Cehalet düşmanınızdır

Türk milletini bir göçebe kültürüyle özdeşleştiren tarihçilerimizin aymaz hatalarını tarih affetse bile Tanrı affetmeyecektir. Türk kültünün amansız etkisinden duydukları hürriyetsizliğini bizim tarihçiler marifetiyle toplumsal dinamizmimizin içine sokan batılı tarihçiler görevlerini yaparken, bizim aymaz tarihçilerimizin uyanamamasının sebebi de dininde sapık bir saplantısını figür haline getirmesinin etkisi vardır.  Bu etkilenen ve etiketlenen sapıklık; “cehaleti sünnet kabul etmeleridir”. Zira kendi Peygamberine cahil deme cehaletini gösteren başka bir toplum var mı? Sözde Peygamberine okuma yazma bilmez, okur değil gibi aşağılık bir sıfatı vaaz eden bir din mensubiyeti ve mensubu dinin yol gösterici niteliklerine aykırıdır.

Onun içindir ki; her gün her yerde Peygamberine iftira eden bir toplumun zelil korkak olmasından daha tabii ne olabilir!.. Oysa Tanrı’nın ilk emri “oku” olduğunu bilen bir toplum Peygamberini Tanrı’sına okuma yazma bilmediğini söyleterek başkaldırı içinde göstermesi Tanrı’ya da, Peygamberine de iftiradır.  Tanrı cehaleti suç saydığını ve “cehaleti ahlaksız” hatta affedilmez en büyük suç saydığını ilk “oku” kelimesiyle işaret ederek cehalette ısrar edeni ahlaksız, cahil; cahili hakir edeceğini işaret ve ısrarla anlatıyor.  İşte bir de bu cepheden gördüğümüz Tarihçi cahillerimizin geldiği oyunun tarifi mevcut kültürümüzü oluşturan, Türkler “göçebe” bir millettir yakıştırmasına cevabım olarak bu makalemi not ettim.

Yalanın ve yanlışın eseri olarak, dünya sosyal, iktisadi ve siyasi hayatında Türklerin tarifini yapan bir tarihçimize rastlayamayız.  Sağ ve sol görüşlü tarihçilerimizin aslında sığ görüşlü tarihçiler olduğunu ifşa etmek gerek. Sağ sol görüşlü olan tarihçiler üzücü ki, “bilgi sahibinin bir nehir kadar geveze ve bilge” olduğunu idrak edememişlerdir. 

Burada tarihçilerimizi bilge sıfatında göstermekte ilmin dinamiğini bozduğunu görürüz. Cahil tarihçi sağlıklı bilgi durumunu ifşa etme yerine duygusallığını ilmin içini tahrip etmek için kullanır. Tarihçi doğal olana bakacak iken oluşturduğu duygusal yapaylık içinde kalarak cehalet hırkasını giyer. Zira “doğal olanın” çirkin olmayacağını tarihçilerimiz bilmez durumda. Doğallığın bir plasenta gibi sağlıklı geleceği kuracak besleyiciliğini birileri bunlara anlatmalıdır. Platon’un “keyf tarafından yönetilen” tarifine uygun bir rol üstlenir tarihçimiz. Tarihçinin “yaşam fırını aklı” olması gerekirken kiminin en kutsal yaşam fırını ve beşiği vücudun en iğrenç ve en kirli noktası olarak apıç arasını kutsadığı gibi tarihçimizde kutsadığı duygusallığını tarih olarak kabul eder.   

Makaleme konu teşkil eden “ZENGİNLİK” gerçeğinin dünyada Millattan öncede Milattan Sonrada Türklerle anıldığını kimse anlatmaz. Zenginlik kıstasının bugün etkin ve egemen ölçeği olan “Amerikan Dolar $” ile yapıldığı günümüzde dünya MÖ 3. Yüzyıldan MS 8. Yüzyıla kadar zenginlik kıstasında ölçü olarak “HUN ALTINLARI’nın alındığını bilmeniz gerekir. Türklerin bu zenginlikle ortaya çıkan gücünü Roma İmparatorluğu savaş ve rekabet meydanlarında yok edemeyeceğini anladığından, Türklerle Savaşını sonraki nesillere taşıyıp gelecek nesillerin ruh ve vicdanına ipotek koyacak tarihsel figürleri değiştirerek yapmıştır ve yapmayada devam etmektedir. Bu durum Hun Türkleri’nin Roma İmparatorluğunu’nu istila etmesinin tarihsel faturasının gerekçesidir. Roma’lılar bu istilayı “kavimler göçü” olarak tarihe “duygusallığı” kullanarak yerleştirmişlerdir. Bu acıyı bugüne kadar soğukkanlılıkla karşılamamızı bilmediğimizden yaptık. Bundan sonra acıları karşılayacak değiliz. Bilmeden bu acıya katlanmışız. Efendilerine bir köpek gibi sadık olan Arapları örnek almamızın da bunda önemi vardır. Yosif Visaryonoviç Cugaşvili Josef Stalin “sadakatin köpeklerin hastalığı” olduğunu söyleyerek toplumunun üzerindeki Çar’lık döneminden kalan mirası reddettiğini göstermiş milletine bugünü hazırlamıştır. Yine ayni milletten selefi olan Vladimir İlyiç Ulyanov “Lenin” olarak bildiğimiz liderleri de tarihçileri tarafından milletini uyutan hikayelerin potansiyel daraltan unsurunu kırmak için “tarih okutunuz çocuklarınıza yalan bile olsa” diye tarihçisinin “sağlıklı bilgi” aktarmasına işaret ettiğini görürüz. 

Toplumumuz, maalesef kendisinden daha yüksek iradeye boyun eğen kiralık katil tarihçilerin duygusal baskısı ile geçmişini bugünlere taşıyamamış bu sebeple de güzel yarınlar kuracak gücü kendisinde bulamamıştır.  Şimdi tarihimizi delen düşmanın silahlarına sahip olanın onu mağlup edeceğini bilmemiz gerekir.  Kendinize ait bir ışıltınız yoksa kimsenin ışığının sizi ışıtmayacağını bilin. Geriden gelip bugün milletimize acıyı yaşatanların tarihçiler olduğunu bilerek bu, bugün ve gelecekte karşılaşacağınız acıya güçle tahammül edin. Tanrı’nın ruhundan nasiplendiğinize inanıyorsanız, Tanrı’nın halifesisinizdir. Öyleyse bu dayandığınız güçlülükler, acılara dayanmanız sonucu Tanrı adına, Tanrı gibi güçlü olursunuz. 

Doğru kimseyi ürkütmez. Ürken korkak, bedgin, bezgin ve bedbin olanlardır. Cehalet ahlaksızlıktır. Düşmanınızı dışarıda aramayın.

Şahin Duman/İşlt.Yük.Müh.